Dört mevsimlik bir meze: Yoğurtlu, zeytinyağlı yaprak tarifi

Zeytinyağlı yaprak sarması değil… Sadece zeytinyağlı asma yaprağı 😀 İster salamura yaprakla, ister tazecik yeşil yeşil yaprakla yapabileceğiniz, dört mevsimlik bir meze. Mayhoş, yoğurtlu, isterseniz sarımsaklı. Nefis bir yemek. Arkadaşlarımla, uzun zamandır her yazı Adrasan’da kapatıyoruz. Hep beraber güzel, güzel ne kelime harika 3 4 gün geçirip, dönüşte Antalya 7 Mehmet’teki yemekle taçlandırıyoruz bu ritüelimizi. Antalyalı arkadaşlarımız sağolsun, bizi öyle güzel ağırlıyorlar ki her sene, bu yaz sonu etkinliğimiz hepimiz için iple çekilir, merakla beklenir oluyor. Biz de her sene, bu ritüel tatilini yeni adımlar ekleyerek biraz daha zenginleştiriyoruz tabii. 😀 Antalya’yı sadece tatil köyleri ve harika denizi ile tanıyanlar için bilgi: Gizli lezzet keşifleri olan yanını atlamayın. 7 Mehmet, en ünlüsü zaten. Bilmeyen yok. Manzarası ve servisiyle son derece şık ve kaliteli. Antalya mutfağı diyorlar, iyiki de öyle diyorlar… İlk gittiğimde benim için büyük bir sürpriz ve mutluluk olmuştu. Bahçesi, servisin kalitesi, yediğimiz her şeyin yaratıcı ve leziz oluşu… Ne desem bilemedim. İlk gittiğimizde, sanırım 3 4 sene oldu, mezelerden özellikle bu zeytinyağlı asma yaprağını denememizi istemişti Antalyalı arkadaşım. İlk çatalda vuruldum. Ertesi sene ilk siparişim bu oldu. Beni tanıyan bilir, “Ben bunu yaparım da nasıl yaparım” diye kalkışırım. Serde düşman başına bir maceracılık ve sabırsızlık da olunca, ilk denemelerimi çöpe dökme, malzeme ziyanı sınıfında oluyor ister istemez. Hayatım boyunca, yaprak sarmamış, (ne etli, ne zeytinyağlı) ben, yaprak nasıl pişirilir de sarılır, çiğ yaprak nasıl hazırlanır bilmeden işe kalkışınca, böyle oldu tabii. Kitabı ilk yazarken, eğribozu denemiştim tabii, valide sultanın yardımıyla yapınca, olmuştu. Kendi başıma kalkışmadım hiç. Cahil cesareti derler ya, tam da öyle. Uzun lafın kısası, bu sene becerdim. A evet, bu seneki ilk denemem de çorba kıvamında oldu, üzerine sarımsaklı yoğurtla afiyetle yendi. İkincisi ise tam 7 Mehmet’teki gibi oldu. Yani haddimi aşmak da istemiyorum ama, masada övgüler aldı, o da bana yeter. 🙂 İlk sene Silivrideki Devamı için tık / Press to read more

Glütensiz sabah kahvaltısında yumurtadan sıkılanlara gelsin: Karabuğdaylı Glütensiz Granola!

Image

Bütün icatlar ihtiyaçtan çıkar ya, benimki de biraz öyle oldu. Glütensiz granola eliminasyon diyetime çare oldu. Tabii ben icat ettim demeyeceğim. Ne o canım, tekerleği baştan icat etmiyoruz. Oradan buradan deneye yanıla, benzeterek, ekleyip çıkararak bir şeyler yapıyoruz.

10 gün kadar önce dinmek bilmeyen sıkıntılarıma çare olur umuduyla, eliminasyon diyetine başladım. Evet, gluten ve süt çıktı hayatımda. Başta bayağı bir kafam karışıktı, yavaş yavaş her şey yerli yerine oturdu. Ekmek yerine ceviz ve badem girdi. Zaten ekmekle pek derdi olan biri değilim, o vazgeçmesi en kolayı oldu… Ama sabah granola yiyememek, en çok o üzdü beni. Yulaflı granola yerine glütensiz granola şart dedim.

Sabah kahvaltıları başlarda yumurta, salata gibi protein ağırlıklı oldu, ara öğün olarak sincap oldum, devamlı kuru yemiş, kuru meyve yiyorum. Ama dön dolaş aynı kahvaltı bayınca, glutensiz bir müsli, granola bulayım diye debelenmeye başladım. Evet, glutensiz yulaf var, ama maalesef ithal ve fiyatı dudak uçuklatacak cinsten. Onun yerine başka alternatifler ararken karabuğday geldi aklıma. Çiğini aktarda bulunca, sorun çözüldü. Önce ciddi ciddi hiç pişirmeden denedim, daha paketten çıkan hali bile çıtır çekirdek. Eh ben de, azıcık tatlandırıp kahvaltılık olarak hazırladım.

Evde glutenli günlerimden kalan muzlarım (evet, muzda gluten yok, ama ben muzu daha çok yulaf ezmesine koyuyordum) iyice kararıp yumuşamıştı. Onları iyice ezdim, şekeri yetmeyecek diye, biraz pekmez ile destekledim. Tabii ki zeytinyağ da girdi işin içine… Gerisi klasik granola. İşte baharat, kuru yemiş vs. Orijinal yulaflı granola tarifime bakarsanız, detayları orada da var. Tepsiye koyarken, bazılarını löpçük löpçük koydum, birazını da yaydım. Deneme yapıyorum ya 🙂 Löpçük koyduklarım ciddi ciddi kurabiye gibi oldu. Diğerleri dağıldı, tam kaşıklık oldu.

Fırından çıkan ilk partiyi hemen kurabiye gibi denedim. Başarılı…. Sonra badem sütüyle de sınavı geçince, ben yeni maceralara atılırken, blog’a yazayım dursun dedim. Daha çok deneme yapılacak. Misal, muz yerine hurma püresi? Belki biraz portakal kabuğu? Hayal gücünüze göre ekleyin, çıkarın. Mutfak işlerinin en zevkli yanı bu!

Jump to Recipe

Karabuğdaylı glutensiz granola

Çiğ karabuğday, muz, kuruyemiş ve meyveler evlenmiş… Biraz kalabalık ama olsun!
Hazırlama Süresi20 minutes
Pişirme Süresi25 minutes
Türü: Breakfast, Snack
Porsiyon: 6 porsiyon

Malzemeler

  • 2 cup Çiğ karabuğday
  • 2 adet olgun muz
  • 2 çorba kaşığı Elma, dut veya keçiboynuzu pekmezi Üzüm çok sert geliyor bana… Zevk meselesi
  • 2 çorba kaşığı zeytinyağı Belki hindistan cevizi yağı da olur.
  • 1 cup Badem, ay çekirdeği, kaju, fındık Hepsi doğranmış, karışım
  • 1/2 cup susam, çörek otu, chia, keten tohumu karışımı
  • 1 cup kuru meyve doğranmış erik, kayısı, üzüm, yaban mersini vs.
  • 1 tatlıkaşığı tarçın
  • 1/2 tatlı kaşığı zencefil tozu
  • 1/2 tatlı kaşığı vanilya
  • 1/2 tatlı kaşığı tuz

tarif-name

  • Fırını 170 derecede ısıtın
  • Derin bir kasede muzları iyice ezin, içinde zeytinyağı ve pekmezi eritin.
  • Üzerine karabuğday, baharatlar, fındıklı karışım ve chialı karışımı ekleyin. Hepsini güzelce karıştırın. Sadece kuru meyveler koyulmayacak. Hepsini harmanlayın.
  • Yağlı kağıt üzerine löpçük löpçük koyun veya ince olarak serin. Doğru fırına.
  • Hafifçe cızırdamaya başladığı zaman, 20-25 dak. sonunda, fırını kapatın, kapağını açık bırakın ve tamamen soğumasına izin verin.
  • Tepsi iyice soğuduğu zaman, kuru meyveleri ekleyin ve kavanozlara yerleştirin.

İpuçları

Kuru meyve olarak, erik, üzüm çeşitleri, yaban mersini, cranberry en sevdiklerimden. Buna alternatif olarak kuru kayısı, hurma ekleyebilirsiniz. Hatta hınzırlık olsun diye minik minik böldüğünüz çikolatalar da çok yakışacaktır. 

Pancar Borani

Image

Pancar Borani

Kışın en renkli sebzesidir. Kök olduğu için, şeker oranı yüksek olsa da, sağlık fışkırır. Valide sultan’ın mutfağında klasik turşusu yapılır, bazen de biraz fanteziye kaçarsak, pembe prenses yapılırdı. O da başka bir blog yazısı olsun derdim, ama o kadar bilinen bir meze ki, yazmaya değer mi emin değilim.

Ama pancar borani, pek bilinmez. Valide sultana telefonda anlattım geçen gün, “Ay bizim evde hiç yapılmaz öyle şeyler” dedi. Yani iyi mi kötü mü bilemedim şimdi. 🙂 Ben maceracı ruhumla, okur okumaz yaptım halbuki. İstediğim kadar sen de dene diyeyim, eminim ki yapmayacak. Yapıp götürsem de, çatalının ucuyla tadıp, “değişik” diyecek.

Renklerinden dolayı sanırım, yılbaşı sofrasına acayip yakıştı. Lezzetine vuruldum, o kadar sevdim ki, kocaman bir tencere daha pişirdim kış bitmeden. İşin komiği, büyük bir tencereyi kullanmama rağmen, pişerken o kadar çok su çekti ki, mutfağım da renklendi pöfürdediği için. Sık sık karıştırdım, ilave su ekledim belki de ondan, kaynadıkça, beneklendi ocağım. Ona göre, biraz daha büyük bir tencere seçmem lazımmış.

Hazırlaması son derece kolay, ama pişmesi biraz uzun süren bir yemek. Pancarlar yumuşayana kadar bayağı bir süre geçiyor. İçine yıkamadan koyduğumuz pirinçler de iyice helmelenip ayrı bir doku katıyor yemeğe. Ortaya çıkan lezzet ise, efsane. Borani genel olarak sebzenin zeytinyağı ve pirinç ile pişip, sonra sarımsaklı yoğurt ile servis edilmesidir… Kış sebzelerinin hemen hepsini bu şekilde severim ben. Pazı, ıspanak hatta havuç. Şimdi bunlara pancar da eklendi. Yaşasın! Hani pırasa da olur mu acaba diyorum, ama yok, pırasaya yoğurdu yakıştıramıyorum kafamda.

Tarife geçelim mi?

Pancar Borani

Zeytinyağı ve pirinç ile pişen, enfes renkleri ile sofranızı şenlendirecek bir yemek. Üzerine sarımsaklı yoğurt ile enfes bir meze.
Hazırlama Süresi10 minutes
Pişirme Süresi45 minutes
Türü: Salatalar
Porsiyon: 10 kişi

Malzemeler

  • 4 adet pancar
  • 1 kahve fincanı pirinç
  • 1 adet kuru soğan
  • 2-3 diş sarımsak
  • 1/2 limonun suyu
  • zeytinyağı
  • tuz, şeker

tarif-name

  • Büyük bir tencereyi alalım. Dibini kaplayacak kadar zeytinyağı dökelim.
  • Üzerine küp küp doğranmış soğanları, doğranmış sarımsağı ekleyelim.
  • Pancarları doğramadan önce elimize eldivenlerimizi geçirip, pancarları sonra soyup (patates soyma aletiyle kolay oluyor) sonra da minik küp küp keselim.
  • Soğanların üzerine küp pancarları, sonra pirinci (evet, yıkamadan), tuzu, şekeri, ve üzerini kapayacak kadar suyunu ekleyelim. Tencereyi kısık ateşe oturtalım.
  • Bundan sonra dikkatli olmamız lazım. Pancarların pişmesi zaman alıyor, pirinç de nişastası ile helmelenmesini sağlıyor. Dolayısıyla, zaman zaman tenceredeki yemeği karıştırıp, su eklememiz gerekiyor.
  • Pancarları kontrol edin. 45 dakika sonra yumuşamış olması lazım. Hala kıtır kıtır ise, pişirmeye devam. Son dakikada, üzerine taze sıkılmış limonun suyunu da ekleyip, altını kapatabilirsiniz.
  • Servis yaparken, üzerine sarımsaklı süzme yoğurt acayip yakışıyor. Biraz da dereotu ile renk uyumu yakalayabilirsiniz.
  • Afiyet şeker olsun!

Armut Tatlısı

Image

Armut Tatlısı

Çok uzun zamandır yapıp da yazmadığım tatlının mevsimi geldi. Sonbahar, kış mevsimi geldiği zaman illa ayva tatlısı yapılır ya, işte bu da onun gibi, nedense sadece sonbahar kış aylarında yaptığım bir tatlı. Yazın olmaz mı? Olur! Bal gibi de olur. Ama nedense, rengi ve baharatları sebebiyle bana hep güzü hatırlatır.

Siz diğer davet yemeklerini hazırlarken, kenarda kendi kendine oluveren bir tatlı bu. Çok dikkat gerektirmeyen, usul usul hazır olan. Yazmaya yine çok basit diye başlayacaktım, ama yeter dedim. Daha güzel bir sıfat bul artık. Evet basit, evet gösterişli, evet harika! Hızlı sayılmaz, armutların yumuşaması nereden baksanız bir yarım saati buluyor, ama sürekli başında durmanıza gerek olmadan, kolaycacık, zahmetsiz, kaprissiz bir tatlı.

Benim gibi sonbahar baharatlarını seviyorsanız, dilediğince oynayabileceğiniz bir tatlı. İsterseniz benim gibi cevizli dondurma ile, veya katmerlemek isterseniz kaymak ile servis yapabilirsiniz.

Her durumda, serin serin ikram edilecek nefis bir renk şöleni.

Tarife geçelim mi?

Armut Tatlısı

Fırınlanmadan, enfes rengi ve buram buram baharatları ile görsel şölen.
Pişirme Süresi45 minutes
Porsiyon: 8
Kalori: 86kcal

Malzemeler

  • 4 adet Santa Maria armudu (Sarı armut)
  • 0,5 lt vişne suyu
  • 60 gr esmer şeker normal toz şeker de olur
  • 2 çubuk tarçın
  • 4 adet top karanfil
  • 2 zar taze zencefil toz zencefil de olabilir
  • 1 tepeleme çorba kaşığı nişasta
  • Cevizli dondurma / Kaymak

tarif-name

  • Armutların kabuğunu soyun, ortadaki çekirdeğini çıkarın. Sapları kalabilirse süper olur.
  • Tencereye vişne suyunu, şekeri ve baharatları ekleyin, kaynatın.
  • Kaynayan vişne suyuna armutları ilave edin. Arada alt üst ederek yumuşayıncaya kadar pişirin.
  • Armutları süzerek bir servis tabağına alın.
  • Kalan vişne suyuna, azıcık suda erittiğiniz nişastayı ekleyin, koyulaşana 3-5 dak. kadar pişirin.
  • Koyulaşan sosu armutların üzerine dökün. Serinleyince buzdolabına kaldırın.
  • Servis yaparken yanında dondurma, çırpılmış krema veya kaymak ekleyin.

Temel Panna Cotta tarifi

Image

Panna cotta son derece basit ve yalın bir tatlı. Üzerine dökeceğiniz sos ile lezzetlendirdiğiniz, ağır bir yemekten sonra, veya fazla baharatlı bir şölenden sonra damakları sakinleştirecek bir sunum. İster bardak içinde, isterseniz bir kalıptan çevirerek getirin, her durumda moda deyimi ile “minimal” bir görsel. Ah, isterseniz üzerine bol soslar, şekerlemeler, şeker karamelleri ile de donatabilirsiniz elbette, o tamamen sizin o anki ruhunuza bağlı.

Valide sultanın mutfak dolaplarında birşeyler arandığımız bir gün, kardeşimin Tefal’in kalıplarını bulmasıyla başladı her şey. Belli ki yaşlanan valide sultan yaş alan valide sultan, artık bu muffin kalıplarını kullanmıyor, kullanmayacak, el koyduk. Benim dolabımda zaman beklerken, can arkadaşımdan bir akşam yemeği menüsündeki tatlı için talep geldi. Panna Cotta yap diye. Eh kalıplara gün doğdu.

Daha önce üç renkli panna cottalar yapmıştım. Ziyafete dönüşen yılbaşı sofrası için çeşit çeşit tatlıdan biriydi. Bu defa çok daha sade, özü gibi bir panna cotta yaptım. Kalıpları da kullandım. Çok doğru bir kalıp olmadığını siz de göreceksiniz. Öncelikle tek tek çevirmek gereken panna cottaları böyle bir kalıpta yapmak hataydı. İkincisi dip formundan dolayı çıkarırken kenarları çatladı. Fotolarda da görünüyor. Enfes kokulu frambuaz sos ile kamuflaj bir yere kadar işe yaradı. Bir sonraki sefere, tek ve minik kaselerde yapılacak.. Not düşelim….

Buyurun tarife geçelim.

Panna Cotta

Baz tarif… Süt, krema çok az şeker ve jelatin….
Hazırlama Süresi10 minutes
Donma süresi4 hours
Türü: Dessert, Tatlı
Italian
Porsiyon: 4 porsiyon
Kalori: 108kcal

Malzemeler

  • 250 ml süt
  • 200 ml krema
  • 70 gr toz şeker
  • 1 limonun kabuğu veya vanilya
  • 2 çorba kaşığı kaynar su
  • 1 çorba kaşığı toz jelatin
  • 1 paket donmuş frambuaz Tazesi varsa, ne ala!
  • 1 tatlı kaşığı nişasta (tepeleme)
  • 1 ajda bardak su

tarif-name

  • Süt, krema, limon kabuğu (rendelemeden, sıyırıp koydum.) şekeri bir tencereye alın. hafifçe ısıtın. Kaynamasına gerek yok. Şeker erisin yeter.
  • Suyu kaynatın, minik bir kasede içinde jelatini eritin. Bunu sıcak süte ekleyin.
  • Hepsi güzelce karışsın. ısınsın… Tel süzgeçten geçirerek iyice süzün.
  • Kullanacağınız kalıpları güzelce ıslatın. Yavaşça sıcak karışım ile doldurun.
  • Sıcak sıcak buzdolabına kaldırın. 3-4 saat içinde istenen kıvama gelecek. Ancak daha uzun bekleyecekse, soğuduktan sonra üzerini streç ile kapatın.
  • Frambuazları bir tencereye alın. Üzerine 3 çorba kaşığı toz şekeri serpin. Altını açın.
  • Minik bir bardak suda nişastayı eritin, sulanan frambuazların üzerine ekleyin. Kaynatın.

İpuçları

Panna cotta, son derece basit bir tatlı. Bunu istediğiniz tarafa çekebilirsiniz. Frambuaz sos yerine herhangi bir meyve püresi, çikolata sos veya süt reçeli kullanabilirsiniz. Kapların dibine kıtır koymak gibi “fantazi”ler denemişliğim var. Ancak dipte kalmayıp yayıldığı için istediğim etkiyi alamamıştım.  O yüzden servis yaparken üzerine serpmek daha doğru olur gibi. 

Tuzlu muffin, glütensiz

Image

Bir glütensiz modasıdır gidiyor. Eskiden çevremizde nadiren duyduğumuz çölyak hastalarının derdiydi glütensiz beslenmek, ve evet çok zorlanırlardı. Ancak şimdi, tohumların değişmesi, pişirmek tekniklerinin veya katkı maddelerinin bozulması, bünyelerin değişmesi neticesinde bütün toplumda birden glüten alerjisi baş gösterdi. Bunun ne kadarı gerçekten glüteni tamamen kesme gerektiriyor tartışılır, birazı da moda, etki-tepki meselesi sanki. Kabul etmem lazım, ara ara glütensiz beslenmek de iyi oluyor. Vücut dinleniyor.

Uzun uzun glüteni anlatmayacağım. Bu konuda uzmanlığım yok. Ama bu mısırunlu muffinler acayip oldu. Onu anlatacağım.

Tuzlu muffin

Mısırunu ile ilk tanışmam, balık lokantalarındaki mısır ekmekleri ile oldu. Hele bir de pofuduk, olanlardansa, taze taze, sıcacık, bir tepsi yiyebileceğimi keşfettim. (Evet, kazanla aşureden sonra, tepsiyle mısır ekmeğini de gömerim. Ay ne ayıp!!! Valide sultanın kızına yakışıyor mu?) 🙂 Daha sonrasında Karadeniz turunda mıhlama, sonra İtalya’da polenta, vs vs… Mısırunu severim yani.

Geçenlerde bir arkadaşın yaşgünü için tuzlu birşeyler yapayım derken, bkz ilk paragraf glütensiz birşeyler olsun diye planlarken, aklıma mısırunu geldi. Mısır ekmeği tadında, ama malzemeli olsun, çay sofrasına yakışsın dedim. Glütensiz olduğu için poğaça yapmak riskli geldi, o zaman kalıplarda pişiririm, kekçik olur dedim. Çok da iyi demişim!

Buyurun tarife….

Devamı için tık / Press to read more

Ayşe salatası

Image

Yazın en güzel tarafı, yemeklerin de soğuk çeşitlenmesi. Yani artık sıcak çorbalar, etli, kıymalı yemekler yok, ya da daha az diyelim. Alternatifleri buz gibi bir karpuz salatası yanında nefis bir patlıcanlı pilav, imam bayıldılar. Bütün yaz sebzeleri salata olmaya çok müsait. Patlıcanı saymıyorum bile, ama fasülyenin de illa domatesli, zeytinyağlısı olacak demek değil. Misal, ben genelde börülcenin salatasını yaparım. Buharda haşlayıp, sıcakken üzerine sarımsaklı, sirkeli zeytinyağı döker, sıkıca kapardım. Bütün sosu çekince de etin yanında harika bir yancı olur. Denemenizi tavsiye ederim.

Bu defa, börülce bulamadım, ayşekadınla yaptım. Ama biraz daha “zenginleştirdim”. Malum börülce daha halk ism, ama Ayşe Kadın! Tamam tamam, çalı daha sosyetik. 😀

Ayşeleri önce güzelce yıkadım, sonra ayıkladım. Ben bütün sebzeleri bıçak değdirmeden ÖNCE yıkıyorum. Sanki kesik yerlerinden vitaminleri kaçacakmış gibi geliyor bana. Komik miyim neyim? Ayıklanmış fasülyeleri irice doğradım. Şöyle 3’er parmak kadar ki, çatala kolay gelsin diye. Sonra da buharda güzelce haşladım. Eğer fasülyenin çok tazeyse, 10-15 dakika haşlamak yetiyor, yok olmadıysa, cinsine bağlı tabii, boncuk ayşe ise mesela, biraz daha gerekebilir. Dikkat edin de, kıtırlığı kaçmasın, hafif dişe gelsin.

Ayşe’ler pişerken, sosunu hazırlıyorum;

  • Zeytinyağı,
  • Limon
  • Azıcık hardal
  • 3-5 nane yaprağı
  • maydanoz
  • Tuz
  • 2 diş sarımsak çentilmiş,

Maydanoz ve naneleri incecik doğrayıp sosa ekliyorum. Diğer yerde, zenginleştirelim dedik ya,

Ayşe fasülye için badem ve susamı kavurdum
  • 1 avuç file badem
  • 2 yemek kaşığı susam

Bunları da güzelce kavuruyorum. Renkleri değişince, önce sosa, sonra da sosu sıcak buharı üzerindeki ayşeye ekliyorum. Yine klasik, “kapağını kapa, sosu çeksin” kuralı geçerli.

Ilınınca, servise hazırdır efendim. Buyurunuz hafif, mayhoş, alternatif salata!

Ayşe salata

Baharatlı portakal marmeladı

Image

Portakal ve her türlü narenciye lezzetine hastayım. Mandalinadan turunca, bergamottan portakala hepsinin reçelini yerim. Ki, ben reçel sevmem. Yani kahvaltıda tatlı sevmem. Ama o narenciye ve turunçgil reçelleri benim için reçel değil, şekerleme. Kabuğundan gelen o hafif acılığın hastasıyım. Reçelini yapamazsam şekerlemesini yaparım. Da, bu defa öyle değil. Ciddi ciddi reçel yaptım. Hem de kabuksuz. Tam fransız usulü. Yok yanlış oldu. Bu reçel değil, marmelat. Sürmelik…

Liseden bir arkadaşım hastasıymış bu reçelin. Aman ne olur denesene dedi. İkiletmedim. Zencefilli, tarçınlı portakal reçeli veya marmeladı. Yani o derece birşey oldu ki, reçel sevmeyen oğluş bile beğendi, harika olmuş dedi.

Önce isim geldi. Zencefilli portakal reçeli. Sonra internet, biraz hayal gücü, bolca okuma. Sonra, www.portakalbahcem.com dan yafa portakalları. Marketten tazecik zencefiller. Eh bana da mutfağa girmek kaldı.

İşlem başlasın;

Devamı için tık / Press to read more

Fırında ıspanak mücveri (10 porsiyon, 148kal)

Image

Yazılı defterlerden dijital ortama taşıma bahanesiyle, eski tarifleri de elden geçiriyorum arada. Annemin benden daha yaşlı defterleri ile başladım. Akan uçan mürekkeplerden kurtardığım, denendiğine emin olduğum tarifleri aktarıyorum buraya. Kendi defterlerim, oraya buraya sıkışıp kalmış bölük pörçük tarifleri de aktarmak güzel oluyor. İtiraf etmem lazım, ben de eskiye dönük bir şey aradığım zaman, önce buraya bakıyorum artık. Bu tarifi de aktarmak istedim. Sadece güzel bir sebze yemeği olduğu için değil, pazılı, pırasalı da yapılabileceği için, kenarda kalması için. Ama aktarmadan önce foto lazım, yani yeniden yapmak lazım… E hadi mutfağa…

Geçenlerde, tırıs tırıs karamelli muhallebi tarifini aradım. Annemin lime lime olmuş defterini altüst ettim yok! Kardeşime vermiştim denemesi için, o da bulamadı. Sonunda burada buldum. Allahtan yazmışım, dijital arşive eklemişim.

Bu ıspanaklı fırın mücver tarifini de “ıspanak sufle” diye kaydetmişim. Bir dönem, sufle, parfe, mus gibi terimler, olur olmadık yemeklere bir ünvan gibi madalya gibi eklenirdi. Sufle yapımı ile alakası olmayan, ama sufle gibi kabarıp puf puf olmaya aday (bakın olan bile değil) yemeklere sufle, bütün şanti-ürünü dondurmalara parfe denirdi. Bu her ne kadar “malzeme vardı da biz mi yapmadık” mantığından çıkan bir isimlendirme olsa bile, kendi mutfağımızı -biraz da- yeren bir yabancı hayranlığıdır bence. Güzelim mücver kelimesi dururken sufle ne alaka ? Yapımı bile benzemiyor?

Bu kadar öz eleştiriden sonra dönelim, bu harika sebze böreği veya mücverimize. Bu tarifi her ne kadar ıspanakla yaptıysam da, pazı ile de yapabilirsiniz. Hatta hatta incecik kesilip sotelenerek yumuşamış pırasa ile bile olur. Hem kolay, hem bereketli, hem lezzetli, hem de gösterişli.

Başlayalım mı?

Enfes bir eşlikçi. Fırında brüksel lahanası

Image

Fırında brüksel lahanası

Yılbaşı üstü hala etrafta ışıklar, süslemeler varken, havada kar kokusu, dükkanlarda “hediye değişimi sezonu” başlamışken misafir gelecekti. Mezeler, zeytinyağlılar, ana yemek derken, bir eşlikçi lazım, aklıma brüksel lahanası geldi. Daha doğrusu, markette görünce aklıma ve hemen sepetime düştü.

Kış sebzelerinden brüksel lahanası biraz yabancıdır bana. Soframıza pek sık uğramaz, uğrasa da kabaca haşlanıp az tereyağında sotelenip de gelir. Oysa mutlaka daha enteresan birşeyler yapılabilmeli diye düşündüm, taşındım. Haşlamadan ne yapılır ? Izgara veya fırın. Doğruya doğru, ızgara yapmak için pek minikler, başa çıkmaz, geriye tek seçenek fırın kalıyor. Hmmm, peki, başka? derken, ortaya bu çıktı. Artık yaratıcılık mı, uydurmasyon mu dersiniz bilemedim, ama çok lezzetli olduğunu söylemem lazım.

Malzemeler

  • Brokoli
  • Brüksel lahanası
  • Arpacık soğan veya iri doğranmış kırmızı soğan
  • sarımsak
  • kekik
  • varsa taze mercan köşk
  • Armut
  • Çam fıstığı
  • Dut veya keçiboynuzu pekmezi
  • zeytinyağı
  • tuz-karabiber

Miktarları özellikle belirtmedim, sonuçta misafirinize, kaç kişi için hazırladığınıza göre değişir. Hepsinden birer avuç yaptığınız zaman bile, 4-5 kişiye yetecek kadar eşlikçi çıkıyor.

Brokolileri çiçek çiçek ayırıyorum. Yıkıyorum.

Brüksel lahanalarını çıtır yaprağa ulaşacak kadar soyup uzunlamasına ortadan ikiye bölüyorum.

Sarımsak dişlerini soyuyorum, arpacık soğanları sadece soyup bütün bırakıyorum. Eğer arpacık soğan yoksa, kırmızı soğanları kocaman kocaman dilimliyorum.

Armutu da çatala gelecek gibi küp küp bölüyorum.

Sonra derin bir kabın dibine bolca zeytinyağı, 2-3 yemek kaşığı kadar pekmez, tuz ve karabiber koyup hepsini güzelce harmanlıyorum.

Brüksel lahanası

Mercan köşkü kabaca koparıp sebzelerle beraber hepsini harmanlıyorum. kekiği ekliyorum. Dikkat edilecek nokta, hepsinin pekmez ve zeytinyağına bulanması. Sonra, üzerini kapatıp dinlendiriyorum. Böylece bütün sebzeler pekmezin ve baharatların tadını içine çekiyor.

Gerisi bildiğiniz gibi. Misafirler sofraya oturduğu zaman, daha ilk çatal ağıza girmeden (nasıl zamanlama ama 🙂 ) bütün karışım bir fırın kabına yayılıyor ve fırına atılıyor. 180 derece gibi bir sıcaklıkta, 30-35 dakikada mis gibi kızarıp pişiyor. Doğru sofraya. Artık fırın tavukla mı, incik ile mi, tandırın yanına mı, yoksa hindi butuna mı eşlik eder, orası size kalmış.

Her lokmasında ayrı bir lezzet olan, harika bir sebze yemeği. Seçici misafirleriniz için birebir. Sadece eşlikçi değil, vejeteryan veya vegan sofralara da gayet güzel oturacak bir yemek.

Çeşitleme

Aynı yemeğin veya eşlikçinin çeşitlemesi de mümkün. Misal;

Brüksel lahanası fırın
  • Armut yerine veya yanına ayva.
  • Pekmez yerine veya yanına nar ekşisi
  • Bir avuç mantar bütün olarak bırakılmış
  • Tazecik minicik patatesler
  • İri doğranmış havuç

Aman ana fikri unutmayın. 🙂

Fırında taze incir tatlısı

Image

FIRINDA TAZE İNCİR TATLISI

 

 

 

 

 

 

 

 

 

İncirlerin sonunu yakalayıp yapabildim nihayet. Bu tarifin orijinalini suyun karşı yakasından bir videoda görmüştüm. Rumca bilmesem de, bilen arkadaşım çoktur. Ben işi şansa bırakmadan, doğrudan IBM günlerinden tanıdığım, sonra da AT&T’de beraber çalıştığım Theo’ya sordum. Videoyu seyrederken az çok çıkarmıştım. Ancak emin olamadığım bir iki içerik vardı. Sonunda anlaştık, hatta karşılıklı bilgilendik, en kısa zamanda ona ve eşine yapma sözü verdim ve tarifi yapmak için manava alışverişe yollandım.

Esas zorluk kullanılacak içkide çıktı. Orijinal tarifte kullanılan içki şeffaf ve yüksek alkollü belli. Uzo mu dedim, hayor Rakı dedi.

Rum dostlarımızla aramızda hoş bir çekişme vardır. Ben onlardan hep yunan kahvesi isterim, onlar benden türk kahvesi. Atina’ya gidip de türk kahvesi isteyip gıcık etmem kimseyi. Onlar da buraya geldiklerinde, rakıyı, türk kahvesini meth ederler. Bu coğrafyanın içkisi, yemeği, herkese kendi yaptığı güzel gelir, ama anlayış gösterir… Saygılı olmak lazım.

Bunu düşünerek, “Tamam canım işte uzo” dedim. “Yok” dedi. “Uzo’da anason vardır. Rakı’da yoktur” buyurdu. Haydi bakalım buradan yakın. “Rakı Girit içkisidir. Türkiye’ye de oradan gitmiş” dedi bir de. Haydaaaaa! Neyse sonradan bahsettiği rakının, bizim boğma rakı olduğunu öğrendim. Geçiniz.

Boğma rakı bulma şansım olmadığı için tarifte değişiklik yapmam gerekti. Dakika 1, gol 1.

İNCİR TATLISININ ÜZERİNDE EKŞİ KREMA

İkinci golü, manavda yaşadım: Bayram ertesi olmuş, ağustosun sonu. İstanbul manavları boşalmış. Yeşil incir bitmiş!!! Kaldık mı kara incire. Tamam çok severim, ancak aralarında ciddi bir lezzet farklılığı var. Bir kere kara incir çok daha tatlı olur yeşil incirden. Söylene söylene eve geldim. Serde sarı inat var, bu tatlı ya-pı-la-cak…

Sonuç olarak; Tarif aşağıda… Pek güzel olmasaydı, buraya yazmayacaktım billahi…

Devamı için tık / Press to read more

Mercimek köftesi

Image

Mercimek köftesi sever misiniz? Her evde sık sık ve bol bol yapılan bu enfes meze – yemek, benim sevdiğim karbonhidratlardan biri. Kendilerine, hem çay sofrasında, hem içki sofrasında, hatta hatta diyet listelerinde bile rastlamak mümkün. Güzel pek güzel, kötüsü de en kötü olanlardandır. Ben en güzelini, Yasemin’in elinden yedim. Hem de ılık ılık. Sonra onun tarifini aldım, hep de yaptım. Oğluş da bayılınca, eh yemek listeme girdi.

Utanmazca açıklıyorum ki, tarifi buraya yazmamdaki tek sebep, kaybetmemek için. Çünkü eminim pek çoğunuzda anneden, teyzeden gelen bir mercimek köftesi tarifi zaten vardır.

Kendimi valide sultana ihanet ediyormuş gibi hissediyorum. Bu KESİNLİKLE onun bir tarifi değil. Tam tersine, 70+ yaşında zorla tattırdığımız, her zaman burun bükerek, hiç tasvip etmeyerek baktığı, yemeği hep reddettiği bir şeydir bu. Ben de “sayesinde” veya “yüzüden” artık hangisini tercih ederseniz, neredeyse 30+ yaşımda ilk defa yemiştim.

Karbonhidratlar açısından oldukça sağlıklı bir “meze” (?) az evet çok az yağlı. O yüzden de diyet listelerine kolayca giriyor. Hem doyurucu, hem de tatmin edici. 😀

Dediğim gibi, evde Yasemin’in yazılı tarifini kaybetmemek için ekliyorum buraya. Hani şimdiye kadar denemeyen varsa da, buyurun, denenmiş, kesin, kolay, bir reçete. Ben ölçüleri çay fincanı veya CUP ölçüsü ile veriyorum. Ama siz istediğiniz bardak büyüklüğünü kullanabilirsiniz. Limonata, rakı, bira hatta hatta ice belli çay bardağı bile olur. Tabii zahmetine değecek bir miktar olsun bari.

Devamı için tık / Press to read more

Karnabahar kısırı

Image

Kısıra bayılırım. O hafif acı ekşi tadının hastasıyım. Tazecik maydanoz, nane ve tabii ki nar ekşisi ve sumak ve acı pul biber. Daha ne olsun. Sevdiğim bütün lezzetler burada! Amaaaa, nasıl şişirir beni. Doyasıya yiyemem, çatlayacak gibi olurum üçüncü kaşıktan sonra. Aynı tepki, etsiz çiğköftede de olduğuna göre, sanırım bulgurun etkisi bu.

Derken, bir grupta, sevgili Uğur Kabadayı‘nın bu tarifine denk geldim. Doğruya doğru, ilk başta biraz şüpheli yaklaştım. Karnabahar zaten gaz yapan bir zerzevat, bir de çiğden yiyince neler gelir başıma diye çekindim. Sonrasında hadi, ya bismillah deyip giriştim işe.

Karnabahar kısırı

Evde orijinal tarifteki kadar çok farklı otlarım yoktu. Maydanoz, nane ile yetinmek zorunda kaldım. Ama içine başka birşeyler daha ekledim. Bakalım siz de sevecek misiniz?

Devamı için tık / Press to read more

Çikolata kaplı mufin 34 adet her biri 57 kalori

Image

Badem güzeldir. Badem ve çikolata çok çok güzeldir. Eh bu mufin de içindeki bol badem ve üzerindeki incecik çikolata kabuğu ile muhteşem oldu!

Bu aralar, eski defterleri, eski tarif “birikintilerini” temizliyorum. Farklı farklı kağıtlara yazmışım, dosyalamışım, defter arasına atmışım da atmışım. Bu tarif de onların arasından kucağıma düştü. Ne başlık, ne nereden bulduğum, ne tarih, hiç bir şey yok. Yedim de mi yazdım, seyrettim de mi yazdım, yoksa internet gezilerimden birinde mi buldum?Kimse bilmiyor. Dolayısıla ilk deneyi de tarifte yazdığım kadarıyla yaptım. Sonuç HÜSRAN!

 

 

 

Bademe bayılırım. Bademli her türlü ürünü de severim. Acıbadem kurabiyesinin olduğu kadar, bademli tavuğun da hastasıyım. O yüzdendir ki, bademli bir yemek, yiyecek, tatlı tuzlu gördüm mü, dayanamam denerim. Eh sonuçta, bu tarif de bademli, dedim ki, Pelin vazgeçme! Yeniden dene. Kendine göre dene… Oyna biraz maceraya atıl!

Sonuç evdeki mufin canavarı tarafından denendi, onaylandı. Hatta yanaktan kocaman bir öpücük verildi! Bu ne demek bilir misiniz?!

Çikolata kabuklu mufin

Artık göğsümü gere gere, güvenerek yazabilirim!  Haydi tarife buyurun:

Devamı için tık / Press to read more

Renk renk panna cotta 12 porsiyon 175 kal

Image

Panna cotta. En sevdiğim italyan tatlılarından biri. Tiramisu ve aslında en basitinden espresso kahve içinde bir top sütlü dondurmadan ibaret olan affogato dışında buldum mu kaçırmam dediğim tatlıdır kendileri. İsmi sizi yanıltmasın, panna cotta, pişmiş krema demek olsa da, evet hafifçe pişer, ama kaynamaz, fırına ise hiç girmez.

Kat kat panna cotta

Buzdolabından çıkıp böyle buzlu buzlu bardaklarda sofraya gelecek şekilde yaptım. Bardacık içinde servis yapmanın en güzel yanı hem bu renk cümbüşünü göstermek, hem de serinliğini görsele yansıtmak olsa gerek.

İtalya’da son derece sade bir sunumla, genelde üzerinde ve yanında çilek sosu veya orman meyvaları sosu ile gelir. Öyle çok uç noktalarda sunumlarını göremezsiniz. Zaten panna cotta’yı bu kadar klasik yapan da budur.

Valide sultan’a ilk tattırdığımda, hafif oluşunu beğendi, su muhallebisine benzeterek beni yıktı 🙂 Su muhallebisini hiç sevmeyen biri olarak ciddi bir hayal kırıklığına uğradım. Ben hala panna cotta’nın iç baymayan hafif tadı, neredeyse jölemsi duruşuna hastayım.

Ben-deniz, panna cotta daha önce badem sütü ile denemiştim. Muhteşem olmuştu. Bu defa kat kat yapmak istedim. Profesyonel sunumlarda, sofra ve davetlerde şu yamuk doldurulmuş bardacıklara hastayım. Denenecek, yapılacak. Eh, ilk fırsatta denendi.

Haydi, buyurun tarife

Devamı için tık / Press to read more

Kayısılı muhallebi

Image

Kayısılı muhallebi tarifini çok sevdiğim bir kuzenim verdi. Sağlığına, yeme içmesine son derece meraklıdır, probiyotiklerden sirkesine herşeyini kendisi yapar, son yıllarda katı bir şekilde Karatay rejimini uygular. Hatta küçük kızı Hande Gürdoğan da muhteşem bir yemek kitabı yayınladı ABD’de The Gift of Real Food tamamen sağlıklı beslenme ve enfes tariflerle dolu. Sevgi ve gururla takibindeyiz.

İşte Sevde abla’nın verdiği tarifi, kışın ilk boş anda fırsat yaratarak denedim ve muhteşem oldu. Kuru kayısıyla yapmama rağmen ve pek sevmesem de pirinçunu kullanılmasına rağmen, tarifin hakkını vermek lazım. Yazın da kayısıların en parlak döneminde bu defa tazecik kayısılarla yapayım derken işte yaz rehaveti midir nedir, kaçırdım. Geçen gün haydi fırsat ayağıma geldi, rehavetim de bitti, ama bu defa da koca İznik’te taze kayısı bitti iyi mi? İznik’i bilen bilir, zaten manavı azdır. Herkes sebze meyve alışverişini haftalık pazardan alır. Migros olması fark etmez, içindeki sebze reyonu bisküvi reyonundan daha küçük. Artık gerisini siz düşünün.

Hani şeytan bir dürttü, bu defa da şeftali ile yap diye, ama yok dedim. Bursa şeftalilerinin en güzel zamanı. Ama yok, kayısı da kayısı. Aldık, paketli kuru kayısıları yollandık mutfağa.

Devamı için tık / Press to read more

Kabaklı görünmez kek

Image

Demiştim size, bu “görünmez” keki farklı şeylerle deneyeceğim diye. Armuttan önce kabaklısını denedim Harika oldu. Hafif, sunumu şık, kolay.

Bol nane, bol dereotu ile bahar bahar bir aroma, dilim dilim bir sunum. Diyeceksiniz k, kabağı kaç türlü yapabilirsin ki? Ya da daha sert bir yorum, e bunun mücverden ne farkı var. 😀 Yok! Ya da var! Kabakları rendeleyip sıkma derdiniz yok. İncecik dilimlemeniz yeterli. İçinde taze soğan yok. Hani bazılarına hazımsızlık yapar ya. 😉

İlk yaptığımda nanesi az geldi, elinizi korkak alıştırmayın, öyle 1-2 sap ile yetinmeyin. Şöyle yarım demeti koyun derim. Haydi başlıyoruz:

 

Devamı için tık / Press to read more

Elmalı görünmez kek

Image

Boş zamanlarımda internetten, kitaplardan, bloglardan oradan buradan tarif okuduğum doğrudur. Eskiden dergiler, kitaplar hatta ansiklopediler karıştırırdım, şimdi internet sağolsun, herşey elimizin altında.  Geçenlerde yine internette geziniyorum, bilirsiniz, oradan buraya, sonra dur şuraya derken, nereden nasıl bulduğumu şimdi hatırlamıyorum, bu tarife denk geldim. Tee 2007’de daha blog’um ve kitabım yokken yazdığım Elmalı ıslak kek tarifime benzese de bu daha da az malzemeli.

Evet, elma mevsimi geçti geçiyor, şimdi çileklerin kirazların mevsimi. Ama olsun olsun. Tarif bulundu mu, hem de akıla yattı mı denenecek. Mecbur. Hemen bir bahane yaratıldı ve hemen denendi. Bahane şart çünkü çikolatalı değil, oğlu yemez, başıma kalır, maazallah, ben bitirmek zorunda kalırım.

Kekin orijinali Japon menşeili. Hafif yani. Öyle ballı yoğun bir şeker tadı yok. Az malzeme, minimalist bir yaklaşım, sağlıklı bir sunum, eh görünmez bir kek. Neyse, malzeme toparlandı, dediğim, elma alındı. Yumurta zaten var, azıcık şeker, azıcık un zaten dolapta.

Devamı için tık / Press to read more

Portakallı bademli kek

Image

Bu ara portakallara taktım. Önce çikolatalısı, yok fırında tatlısı derken crumble’ı ve sonunda sıra keke geldi 😉 Doğruya doğru bu keki dört beş sene önce çok yapmıştım. Sonra bende modası geçti, unuttum, attım bir kenara. Şimdi yeniden tozlu sayfaları karıştırıp çıkardım ortaya. Eh glutensiz ve yağsız olunca da birden heyecan yarattı.

Bu ara glutensiz deyince akan sular duruyor. Yüzyıllardır yediğimiz içtiğimiz herşeyde olan gluten bir anda tu-kaka oldu. Tamam, bazılarımıza alerji yapıyor olabilir, hatta bebeklerde ciddi sorunlar çıkarabilir, ama gayet sağlıklı insanların tamamen glutensiz beslenmeye geçmesini anlayamıyorum. Herşeyden azıcık azıcık, düzenli beslenmek varken hayatından çıkarmak nesi?

Dışarıda yediklerimizin içinde ne var kontrol edemiyoruz tabii. Sonuçta bir dilim ekmek yedim, içindeki gluten nedir ki deseniz bile, yemeğin sosunda, salatanın içinde “gizlenmiş” daha da fazla gluten alıyoruz belki de. Günlük doz-aşımı oluyor. Hadi öyle olsun. 🙂

Buyurunuz hafif, ıslak, glutensiz ve yağsız ama buram buram portakal kokan, lezzetli mi lezzetli keke.

Devamı için tık / Press to read more

Fırında portakal tatlısı

Image

Portakalın son günleri artık. Kalın kabuklu reçellik yafalar piyasaya düşmeye başladı bile. Şimdi mevsim dönümünde güzel portakal bulamayacağız, ama eldeki portakalları da pek ala değerlendirebiliriz. 🙂

Bu tatlıyı ilk defa bir meyhanede yedim. Kafa bir dünya falan değildi, gayet ayık, gayet uyanık, şen şakrak bir sohbetten sonra nasıl olsa, e tatlısız olmaz dedik, garson abi, bize uzun bir liste saydı, kararsız biz hatunlar kararsız kalınca, “Durun ben size ortaya karışık yapayım” dedi. “Little little into the middle” diyerek mutfağa yolculadık. Elinde kocaman bir tabakla geldi. Ortada kaymak, çevresinde çeşit çeşit tatlılar. Ben, kalbura bastıyı direk es geçtim, cevizi itekledim, ekmek kadayıfından bir minik parça aldım, kabağı görmezden geldim, ama dur bir dakika,  oradaki portakal mı? Diye takıldım kaldım.

Efenim, portakal reçeline bayılırım. Kahvaltıda tatlı sevmem, ama hafif sertleşmişse hele, portakal kabuğuna hayır demem, diyemem. O hafif acımsı tadı, buram buram kokusuna hastayım. Derken, bir kocaman dilimi kaymağıyla beraber götürdüm. Ona değmiş, buna değmemiş, kabuğu nasıl yumuşamış derken, bir yarım daha götürecektim ki, masadakilere acıdım.

Serde maceracılık var ya, garsona veya ahçıya nasıl yapılır sorulmadı, ama iyice bir tarttım, öyle mi, böyle mi derken, sanırım ilk seferinde buldum.

Buyurunuz tarife;

Devamı için tık / Press to read more