Kavun likörü

Image

Kremalı kavun likörü

Evde bir dolap dolusu yemek kitabım var. Eskiler, yeniler, referans kitapları, yemek romanları, annemin biz çocukken topladığı gazete tarifleri daha neler neler. Bunlar yetmezmiş gibi, dijitalleştikçe, sosyal medyada da bir dolu yemek içmek ile ilgili hesabı takip ediyorum. Bazıları sadece süsleme önerileri için, bazıları sağlıklı tarifleri için, bazıları abur cubur ve şeytani zararlı tatlıları için. Bazılarını hayranlıkla, diğerlerini saygıyla, hatta özenerek takip ediyorum. İçlerinde rusça olanları da var, italyanca, fransızca ve hatta hangi dilde olduğunu anlamadıklarım bile var. Her şey görsel artık ne yapalım.

Lafı uzatmayayım, FattoinCasadeBenedetta da bunlardan biri. Uzun zamandır takipteyim Benedetta’yı. Tamamen italyanca, ama çok anlaşılır. Tamam, tamam, fransızcadan benzetip çıkarıyorum bir dolu yerini de. Hatun kişi, hamarat Ayşe teyze formunda başladı ilk videolarına. Şimdi İtaya’nın ünlü bir un sponsoru ile işleri ilerletti. Harika tarifler hazırlıyor. Takip edin derim.

Kavun likörü

İşte onun tariflerinden biri. Kavun likörü. 😀

Vişne liköründen ve çilekli liköre alternatif bulma hevesiyle atladım üstüne… Kokulu bir kavun ile başladım işe. Sonuç, güzel!!! Buyurun tarifine.

Devamı için tık / Press to read more

Ayşe salatası

Image

Yazın en güzel tarafı, yemeklerin de soğuk çeşitlenmesi. Yani artık sıcak çorbalar, etli, kıymalı yemekler yok, ya da daha az diyelim. Alternatifleri buz gibi bir karpuz salatası yanında nefis bir patlıcanlı pilav, imam bayıldılar. Bütün yaz sebzeleri salata olmaya çok müsait. Patlıcanı saymıyorum bile, ama fasülyenin de illa domatesli, zeytinyağlısı olacak demek değil. Misal, ben genelde börülcenin salatasını yaparım. Buharda haşlayıp, sıcakken üzerine sarımsaklı, sirkeli zeytinyağı döker, sıkıca kapardım. Bütün sosu çekince de etin yanında harika bir yancı olur. Denemenizi tavsiye ederim.

Bu defa, börülce bulamadım, ayşekadınla yaptım. Ama biraz daha “zenginleştirdim”. Malum börülce daha halk ism, ama Ayşe Kadın! Tamam tamam, çalı daha sosyetik. 😀

Ayşeleri önce güzelce yıkadım, sonra ayıkladım. Ben bütün sebzeleri bıçak değdirmeden ÖNCE yıkıyorum. Sanki kesik yerlerinden vitaminleri kaçacakmış gibi geliyor bana. Komik miyim neyim? Ayıklanmış fasülyeleri irice doğradım. Şöyle 3’er parmak kadar ki, çatala kolay gelsin diye. Sonra da buharda güzelce haşladım. Eğer fasülyenin çok tazeyse, 10-15 dakika haşlamak yetiyor, yok olmadıysa, cinsine bağlı tabii, boncuk ayşe ise mesela, biraz daha gerekebilir. Dikkat edin de, kıtırlığı kaçmasın, hafif dişe gelsin.

Ayşe’ler pişerken, sosunu hazırlıyorum;

  • Zeytinyağı,
  • Limon
  • Azıcık hardal
  • 3-5 nane yaprağı
  • maydanoz
  • Tuz
  • 2 diş sarımsak çentilmiş,

Maydanoz ve naneleri incecik doğrayıp sosa ekliyorum. Diğer yerde, zenginleştirelim dedik ya,

Ayşe fasülye için badem ve susamı kavurdum
  • 1 avuç file badem
  • 2 yemek kaşığı susam

Bunları da güzelce kavuruyorum. Renkleri değişince, önce sosa, sonra da sosu sıcak buharı üzerindeki ayşeye ekliyorum. Yine klasik, “kapağını kapa, sosu çeksin” kuralı geçerli.

Ilınınca, servise hazırdır efendim. Buyurunuz hafif, mayhoş, alternatif salata!

Ayşe salata

Baharatlı portakal marmeladı

Image

Portakal ve her türlü narenciye lezzetine hastayım. Mandalinadan turunca, bergamottan portakala hepsinin reçelini yerim. Ki, ben reçel sevmem. Yani kahvaltıda tatlı sevmem. Ama o narenciye ve turunçgil reçelleri benim için reçel değil, şekerleme. Kabuğundan gelen o hafif acılığın hastasıyım. Reçelini yapamazsam şekerlemesini yaparım. Da, bu defa öyle değil. Ciddi ciddi reçel yaptım. Hem de kabuksuz. Tam fransız usulü. Yok yanlış oldu. Bu reçel değil, marmelat. Sürmelik…

Liseden bir arkadaşım hastasıymış bu reçelin. Aman ne olur denesene dedi. İkiletmedim. Zencefilli, tarçınlı portakal reçeli veya marmeladı. Yani o derece birşey oldu ki, reçel sevmeyen oğluş bile beğendi, harika olmuş dedi.

Önce isim geldi. Zencefilli portakal reçeli. Sonra internet, biraz hayal gücü, bolca okuma. Sonra, www.portakalbahcem.com dan yafa portakalları. Marketten tazecik zencefiller. Eh bana da mutfağa girmek kaldı.

İşlem başlasın;

Devamı için tık / Press to read more

Havuçlu kek

Image

Havuçlu kek

Uzun zamandır, havuçlu kek yapma niyetindeydim. Araya dekorasyon işler, derken bir kaç heykel-seramik önceliği girince bu istek küllendi. Taa ki, bir arkadaşa kahvaltıya gidene kadar. Elim boş gitmek istemedim, tam fırsat doğdu anlayacağınız. Üzerindeki ölü toprağını atıp mutfağa daldım. Pardon. öncesinde internete ve evdeki yıllardır biriken kitap külliyatına daldım demek daha doğru olur.

Öncesinde bir dolu web sayfasını döndüm. BBC’sinden Guardian’ına, takip ettiğim bloggerlardan, geniş kapsamlı web sayfalarına hepsini araştırdım. Bir dolu tarifi karşılaştırdım. Sonunda ortak ve farklı noktaları çıkardım. Oturdum kendi tarifimi yarattım. Ortaya çıkan keki ben beğendim, yiyenler beğendi. Umarım sizler de beğenirsiniz.

Öncelikle fark ettim ki, onlarca tarif içinde bir çok nokta ortak. Misal hiç birinde süt veya kefir gibi “sulandırıcı” bir unsur yok. Hepsinde sıvı yağ kullanılıyor. Ceviz ve kuru üzüm bir çoğunda var. Kuru üzüm kullanan şekeri azaltıyor, ceviz kullanan yağı düşürüyor vs. Ancak esas ayrılıklar, kullanılan baharatlarda ve havuçta ortaya çıkıyor. Benim olmazsa olmazım tarçın, zencefil ve karanfil tabii ki. Buna ilave olarak azıcık da kakule ve muskat ilave ettiğimi itiraf etmem lazım.

Havuçlu kek

Sevgili @femelle.tr, son postunda pişmiş havucun şeker oranının arttığını söylemesiyle, havucu da pişirip öyle ekledim, böylece şeker miktarını biraz daha düşürdüm.

Haydi, daha fazla uzatmadan tarife buyurun…

Devamı için tık / Press to read more

Fırında ıspanak mücveri (10 porsiyon, 148kal)

Image

Yazılı defterlerden dijital ortama taşıma bahanesiyle, eski tarifleri de elden geçiriyorum arada. Annemin benden daha yaşlı defterleri ile başladım. Akan uçan mürekkeplerden kurtardığım, denendiğine emin olduğum tarifleri aktarıyorum buraya. Kendi defterlerim, oraya buraya sıkışıp kalmış bölük pörçük tarifleri de aktarmak güzel oluyor. İtiraf etmem lazım, ben de eskiye dönük bir şey aradığım zaman, önce buraya bakıyorum artık. Bu tarifi de aktarmak istedim. Sadece güzel bir sebze yemeği olduğu için değil, pazılı, pırasalı da yapılabileceği için, kenarda kalması için. Ama aktarmadan önce foto lazım, yani yeniden yapmak lazım… E hadi mutfağa…

Geçenlerde, tırıs tırıs karamelli muhallebi tarifini aradım. Annemin lime lime olmuş defterini altüst ettim yok! Kardeşime vermiştim denemesi için, o da bulamadı. Sonunda burada buldum. Allahtan yazmışım, dijital arşive eklemişim.

Bu ıspanaklı fırın mücver tarifini de “ıspanak sufle” diye kaydetmişim. Bir dönem, sufle, parfe, mus gibi terimler, olur olmadık yemeklere bir ünvan gibi madalya gibi eklenirdi. Sufle yapımı ile alakası olmayan, ama sufle gibi kabarıp puf puf olmaya aday (bakın olan bile değil) yemeklere sufle, bütün şanti-ürünü dondurmalara parfe denirdi. Bu her ne kadar “malzeme vardı da biz mi yapmadık” mantığından çıkan bir isimlendirme olsa bile, kendi mutfağımızı -biraz da- yeren bir yabancı hayranlığıdır bence. Güzelim mücver kelimesi dururken sufle ne alaka ? Yapımı bile benzemiyor?

Bu kadar öz eleştiriden sonra dönelim, bu harika sebze böreği veya mücverimize. Bu tarifi her ne kadar ıspanakla yaptıysam da, pazı ile de yapabilirsiniz. Hatta hatta incecik kesilip sotelenerek yumuşamış pırasa ile bile olur. Hem kolay, hem bereketli, hem lezzetli, hem de gösterişli.

Başlayalım mı?

Enfes bir eşlikçi. Fırında brüksel lahanası

Image

Fırında brüksel lahanası

Yılbaşı üstü hala etrafta ışıklar, süslemeler varken, havada kar kokusu, dükkanlarda “hediye değişimi sezonu” başlamışken misafir gelecekti. Mezeler, zeytinyağlılar, ana yemek derken, bir eşlikçi lazım, aklıma brüksel lahanası geldi. Daha doğrusu, markette görünce aklıma ve hemen sepetime düştü.

Kış sebzelerinden brüksel lahanası biraz yabancıdır bana. Soframıza pek sık uğramaz, uğrasa da kabaca haşlanıp az tereyağında sotelenip de gelir. Oysa mutlaka daha enteresan birşeyler yapılabilmeli diye düşündüm, taşındım. Haşlamadan ne yapılır ? Izgara veya fırın. Doğruya doğru, ızgara yapmak için pek minikler, başa çıkmaz, geriye tek seçenek fırın kalıyor. Hmmm, peki, başka? derken, ortaya bu çıktı. Artık yaratıcılık mı, uydurmasyon mu dersiniz bilemedim, ama çok lezzetli olduğunu söylemem lazım.

Malzemeler

  • Brokoli
  • Brüksel lahanası
  • Arpacık soğan veya iri doğranmış kırmızı soğan
  • sarımsak
  • kekik
  • varsa taze mercan köşk
  • Armut
  • Çam fıstığı
  • Dut veya keçiboynuzu pekmezi
  • zeytinyağı
  • tuz-karabiber

Miktarları özellikle belirtmedim, sonuçta misafirinize, kaç kişi için hazırladığınıza göre değişir. Hepsinden birer avuç yaptığınız zaman bile, 4-5 kişiye yetecek kadar eşlikçi çıkıyor.

Brokolileri çiçek çiçek ayırıyorum. Yıkıyorum.

Brüksel lahanalarını çıtır yaprağa ulaşacak kadar soyup uzunlamasına ortadan ikiye bölüyorum.

Sarımsak dişlerini soyuyorum, arpacık soğanları sadece soyup bütün bırakıyorum. Eğer arpacık soğan yoksa, kırmızı soğanları kocaman kocaman dilimliyorum.

Armutu da çatala gelecek gibi küp küp bölüyorum.

Sonra derin bir kabın dibine bolca zeytinyağı, 2-3 yemek kaşığı kadar pekmez, tuz ve karabiber koyup hepsini güzelce harmanlıyorum.

Brüksel lahanası

Mercan köşkü kabaca koparıp sebzelerle beraber hepsini harmanlıyorum. kekiği ekliyorum. Dikkat edilecek nokta, hepsinin pekmez ve zeytinyağına bulanması. Sonra, üzerini kapatıp dinlendiriyorum. Böylece bütün sebzeler pekmezin ve baharatların tadını içine çekiyor.

Gerisi bildiğiniz gibi. Misafirler sofraya oturduğu zaman, daha ilk çatal ağıza girmeden (nasıl zamanlama ama 🙂 ) bütün karışım bir fırın kabına yayılıyor ve fırına atılıyor. 180 derece gibi bir sıcaklıkta, 30-35 dakikada mis gibi kızarıp pişiyor. Doğru sofraya. Artık fırın tavukla mı, incik ile mi, tandırın yanına mı, yoksa hindi butuna mı eşlik eder, orası size kalmış.

Her lokmasında ayrı bir lezzet olan, harika bir sebze yemeği. Seçici misafirleriniz için birebir. Sadece eşlikçi değil, vejeteryan veya vegan sofralara da gayet güzel oturacak bir yemek.

Çeşitleme

Aynı yemeğin veya eşlikçinin çeşitlemesi de mümkün. Misal;

Brüksel lahanası fırın
  • Armut yerine veya yanına ayva.
  • Pekmez yerine veya yanına nar ekşisi
  • Bir avuç mantar bütün olarak bırakılmış
  • Tazecik minicik patatesler
  • İri doğranmış havuç

Aman ana fikri unutmayın. 🙂

Karamelli krema

Image

Valide sultanın nostaljik defterinden bir tarif daha. Hiç hatırlamadığını itiraf etti. Aaa yapmış mıyım öyle bir şey diyor gülerek. Onun için varsa yoksa, vanilyalı ay, peynirli bisküvi. Tariflerin pek çoğunu hatırlamıyor. Belli ki dost sofralarında yenmiş, beğenilmiş, veya ayıp olmasın diye tarifi alınmış, sonra da unutulup gitmiş. Şimdi, kısmet banaymış, eski eprimiş sayfalardan fırlıyor tarifler, yeniden sofraya geliyor.

Karameli bir ben çok severim bir de teyzoşum. Gerçi sevmeyeni yoktur ama biz pek bir düşkünüz. Eğer birşeyin içinde karamel varsa tamamdır. Garanti.

Karamelli muhallebi

Durum böyleyken, defterde karamelli krema diye görünce, tabiri caizse üzerine atladım. Tama krema diye bir alafrangalaşma çabası var, ama bildiğin muhallebi çıktı içinden. Ama her zaman yaptıklarımızdan farklı. Sonuç, mükemmel. Daha tencerede kalanı sıyırırken içine düşüyordum. O derece yani.

Haydi yapımına geçelim mi?

Devamı için tık / Press to read more

Kabak müttebel

Image

Kabaklı müttebel

Evdeki yemek kitaplarına dönüp dönüp bakmak en büyük zevkim. Boş zamanlarımda veya misafire hazırlanırken, sadece internet değil, kitaplar, eski defterler de en büyük esin kaynağım. Mutfak dolaplarımdan biri tamamen yemek kitaplarına ayrılmış durumda. Gözüme kestirdiğim yeni kitapları da ekliyorum. Ya da sevgili dostlarım, arkadaşlarım getiriyor. Sadece kitap mı? Annesinden kalan, ninesinin dolabında ortaya çıkan eski tarif defterleri de bu dolapta yerini buluyor.

İşte son keşiflerimden biri, yaşgünümde (kimbilir hangi?) gelen bir Lübnan Mutfağı kitabı. Amin Maalouf’un önsözü ile, muhteşem bir kitap. Tamam, çevirisi belki harikalar yaratmıyor, ama çok anlaşılır, çok özendirici – ki bu yemek kitapları için en önemli kriterimdir, yapmaya özendirmesi lazım – bir kitap. Her tarifin fotoğrafı yok, olsun, yine de anlatım detay iyi, yeterli.

Uzun lafın kısası, birkaç malzeme sıkıntısıyla, her tarif denenebilir seviyede. Malzeme sıkıntısı derken, portakal çiçeği suyundan bahsediyorum. Aslında Adana’da veya Antalya’da, portakal çiçeği cenneti yerlerde olması lazım diye düşünüyorum. Ama işte internet alışveriş sitelerinde bulamadım. Yok yok yok. Halbuki ne güzel olur. Gülsuyu gibi herhalde, ama mis gibi portakal kokan bir su..

Kabak müttebel

Bir diğer malzeme de, baharatlar olacak diye korktum. Hep bildiğimiz baharatlar, ancak farklı karışımlar kullanıyorlar. Misal, 7 baharat karışımı, 5 baharat karışımı. Neyse ki, kitabın arkasındaki referanslar kısmında detayları var. Evdeki kahve değirmeni ile 2 dakikada yapıverdim. Ve itiraf ediyorum BA_YIL_DIM!

Kitapta, ilk aklıma yatan, mutlaka denenecek tarifleri işaretledim, ilk fırsatta da, yaptım. İşte bugünkü tarif onlardan biri.. Kabak müttebel. 

Müttebel, tahinli bir sos. Buna isterseniz közlenmiş patlıcan isterseniz közlenmiş (?) kabak, veya kavrulmuş pazı saplarını (!!) ekleyebilirsiniz.  Pazı dolması yaptınız, sapları kaldı, hemen kavurun, karıştırın. Muhteşem bir salata veya meze. Kabağı közlemenin de amacı, fazla suyunu salmasını önlemek. Kabakları temizleyin, ortadan ikiye kesin, üzerine azıcık tuz, karabiber, doğru fırına. Yumuşayınca, kaşık ile çok iriyse eğer çekirdeklerini sıyırıp atın. İşte bu kadar…

Tarifin detaylarına geçiyorummmmm…

Devamı için tık / Press to read more

7 baharat karışımı

Image

Lübnan mutfağının en güzel baharat karışımlarından biri. Bir kahve değirmeniniz varsa tamamdır.

  • yarım muskat
  • 1 çorba kaşığı tane karabiber
  • 1 çorba kaşığı tane kişniş
  • 1 çorba kaşığı kimyon
  • 1 çorba kaşığı karanfil
  • 1 adet çubuk tarçın
  • 10 kapsül kakulenin tohumları

Hepsini kahve değirmeninden geçirin. Kavanozda saklayın.

Anneanne kurabiyesi

Image

Her evde bir anane kurabiyesi vardır değil mi? (Sahi anane mi anneanne mi yazayım karar veremedim. Doğrusu uzun olanı biliyorum, ama diğeri daha karakterine uymuyor mu? Çocuksu, naif 🙂 )

Anneanne kurabiyesi

Anane kurabiyesi allengirli bir tarif değildir, sadedir, hadi en fazla üzerinde vişne bubuğu vardır. Malzemeleri evde mutlaka vardır. Çabucak yapılır, fırına gider, sonra da, soğuk ve karanlık kış ikindilerini şenlendirir.

Bu kurabiye bana çocukluğumu hatırlatır. Sıcak yaz günlerinde, deniz dönüşü, daha saçlar ıslakken, arkadan arkadan dalga sesini bastıran karga sesleri ve elbette incir ağacı kokusu. Benim tercihim vişne şerbeti eşliğinde, ama süt seven için buz gibi süte de eşlik edebilir, yok olmaz illa çay derseniz ona da uyar.

Bir ev düşünün, 3 katlı, kocaman, ferah odaları olan. Merdivenlerden çocuklar koşarak iniyor, çıkıyor, bahçedeki erik ağacını yağmalıyorlar zamanından önce. Evin beslemesi, aile büyükleri, hep bir arada. Sofra kalabalık, Birinin yediğini öbürü yemez, her mideye ayrı hitap edilir. Dolayısıyla, mutfak harıl harıl. İşte bu kurabiye de, üzerine vişne tanesi ile büyük oğlana, uzun uzun yapınca büyük kıza, top top yapıp üzeri çatlak çatlak olanlar da, küçük kıza gidiyor.

Tarif ananemden. 🙂 Ama eminim sizin de yediğiniz bir kurabiye çıkacak ortaya. Dolayısıyla, eski çok eski bir tarif. Suyun öteki yakasından gelirken mi getirmişler, yoksa zaten herkes benzer bir kurabiyeyi mi yaparmış, bilemiyorum. Ama yumuşak, kocaman, dışı kıtır, içi daha dişlenebilir bir kıvam.

Başlayalım mı?

Devamı için tık / Press to read more

Fırında taze incir tatlısı

Image

FIRINDA TAZE İNCİR TATLISI

 

 

 

 

 

 

 

 

 

İncirlerin sonunu yakalayıp yapabildim nihayet. Bu tarifin orijinalini suyun karşı yakasından bir videoda görmüştüm. Rumca bilmesem de, bilen arkadaşım çoktur. Ben işi şansa bırakmadan, doğrudan IBM günlerinden tanıdığım, sonra da AT&T’de beraber çalıştığım Theo’ya sordum. Videoyu seyrederken az çok çıkarmıştım. Ancak emin olamadığım bir iki içerik vardı. Sonunda anlaştık, hatta karşılıklı bilgilendik, en kısa zamanda ona ve eşine yapma sözü verdim ve tarifi yapmak için manava alışverişe yollandım.

Esas zorluk kullanılacak içkide çıktı. Orijinal tarifte kullanılan içki şeffaf ve yüksek alkollü belli. Uzo mu dedim, hayor Rakı dedi.

Rum dostlarımızla aramızda hoş bir çekişme vardır. Ben onlardan hep yunan kahvesi isterim, onlar benden türk kahvesi. Atina’ya gidip de türk kahvesi isteyip gıcık etmem kimseyi. Onlar da buraya geldiklerinde, rakıyı, türk kahvesini meth ederler. Bu coğrafyanın içkisi, yemeği, herkese kendi yaptığı güzel gelir, ama anlayış gösterir… Saygılı olmak lazım.

Bunu düşünerek, “Tamam canım işte uzo” dedim. “Yok” dedi. “Uzo’da anason vardır. Rakı’da yoktur” buyurdu. Haydi bakalım buradan yakın. “Rakı Girit içkisidir. Türkiye’ye de oradan gitmiş” dedi bir de. Haydaaaaa! Neyse sonradan bahsettiği rakının, bizim boğma rakı olduğunu öğrendim. Geçiniz.

Boğma rakı bulma şansım olmadığı için tarifte değişiklik yapmam gerekti. Dakika 1, gol 1.

İNCİR TATLISININ ÜZERİNDE EKŞİ KREMA

İkinci golü, manavda yaşadım: Bayram ertesi olmuş, ağustosun sonu. İstanbul manavları boşalmış. Yeşil incir bitmiş!!! Kaldık mı kara incire. Tamam çok severim, ancak aralarında ciddi bir lezzet farklılığı var. Bir kere kara incir çok daha tatlı olur yeşil incirden. Söylene söylene eve geldim. Serde sarı inat var, bu tatlı ya-pı-la-cak…

Sonuç olarak; Tarif aşağıda… Pek güzel olmasaydı, buraya yazmayacaktım billahi…

Devamı için tık / Press to read more

Domates-Peynir ve fesleğenli tart

Image

Domates ve peynir ikilisi kadar basit, sıradan, ama doğru eşleşme ile damak çatlatacak çift az bulunur. Şimdi bunları yazarken aklımdan başka ikililer, uyumlar geçiyor. (Karnıyarık+domatesli pilav+cacık, bezelye+pilav, karpuz, peynir.. liste uzayıp gidecek, sonu yok. Biz iyisi mi konumuza dönelim.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Peynir demiştik, domates demiştik. En klasik eşleşmedir. Yazın çıtır çıtır ekmeğin içine koyarsınız, hatta şöyle ısırınca, damağı çizecek kadar kalın kabuklu tazecik ekmeğe. Veya daha sofistike birşey isterseniz, tazecik ince kıyılmış otlarla karıştırıp sarımsakla lezzetlendirip bruscetta yaparsınız. Ama her durumda, tembel yaz günlerinde en hızlı, herkesi sevindirecek bir ikilidir.

İşte bu tart da öyle basit bir lezzet yumağı: Tazecik domatesler, enfes peynir kombinasyonu, ve kıyır kıyır bir tart… Artık tartı kalıpta mı yaparsınız, yoksa daha rustik görünsün diye galette gibi mi yaparsınız orası size kalmış.

Bu tartın hamuru da çok başarılı tart hamurlarından biri. Hani tek geçerim dediğim tart hamuru değil, ama bir o kadar güzel… Üzerine isterseniz şimdi anlatacağım gibi peynir-domates yapın, isterseniz yaz sebzelerini ızgara yapıp koyun, kesinlikle çok başarılı.  Haydi başlayalım..

Devamı için tık / Press to read more

Çilekli muffin

Image

Çilek mevsimi. 😀

Şimdi öyle birşey dedim ki, yeni nesil anlamayacak. Çilek her mevsim var artık. Peki şöyle diyelim: İstanbul’un ıhlamur koktuğu, bu kokuya yaseminlerin eşlik ettiği, çileğin de balkon saksılarında bile olduğu mevsim.  Oldu mu?

Yani bol, nispeten ucuz, artık her hafta sofraya gelen… Hah, işte o mevsimde, o zamanlarda yapabileceğiniz enfes bir muffin tarifi. Yani çok ısrar ederseniz, kışın Antalya çileği ile de yapabilirsiniz. Kimse kızmaz. 😀

Çilekli muffin

Islak, sulu sulu, bulut gibi hafif acayip birşey. Ben ilk yaptığımda, siparişi sahibine götürmeden önce fotosunu çekmek için 3-4 tane bir kenara ayırdım. Tabii bir de kabından taşanlar, ucu biraz yananlar var. Neyse, oturup foto çekeceğim, içi de görünsün, altıda çıksın derken, elim ona değdi, buna değmedi derken 4 adet lüplemişim. Farkına bile varmadan. O derece hafif. Yani kısacası demem o ki. Mutlaka deneyin.

 

Bu kadar reklamdan sonra artık tarife geçsek mi?

Devamı için tık / Press to read more

Mercimek köftesi

Image

Mercimek köftesi sever misiniz? Her evde sık sık ve bol bol yapılan bu enfes meze – yemek, benim sevdiğim karbonhidratlardan biri. Kendilerine, hem çay sofrasında, hem içki sofrasında, hatta hatta diyet listelerinde bile rastlamak mümkün. Güzel pek güzel, kötüsü de en kötü olanlardandır. Ben en güzelini, Yasemin’in elinden yedim. Hem de ılık ılık. Sonra onun tarifini aldım, hep de yaptım. Oğluş da bayılınca, eh yemek listeme girdi.

Utanmazca açıklıyorum ki, tarifi buraya yazmamdaki tek sebep, kaybetmemek için. Çünkü eminim pek çoğunuzda anneden, teyzeden gelen bir mercimek köftesi tarifi zaten vardır.

Kendimi valide sultana ihanet ediyormuş gibi hissediyorum. Bu KESİNLİKLE onun bir tarifi değil. Tam tersine, 70+ yaşında zorla tattırdığımız, her zaman burun bükerek, hiç tasvip etmeyerek baktığı, yemeği hep reddettiği bir şeydir bu. Ben de “sayesinde” veya “yüzüden” artık hangisini tercih ederseniz, neredeyse 30+ yaşımda ilk defa yemiştim.

Karbonhidratlar açısından oldukça sağlıklı bir “meze” (?) az evet çok az yağlı. O yüzden de diyet listelerine kolayca giriyor. Hem doyurucu, hem de tatmin edici. 😀

Dediğim gibi, evde Yasemin’in yazılı tarifini kaybetmemek için ekliyorum buraya. Hani şimdiye kadar denemeyen varsa da, buyurun, denenmiş, kesin, kolay, bir reçete. Ben ölçüleri çay fincanı veya CUP ölçüsü ile veriyorum. Ama siz istediğiniz bardak büyüklüğünü kullanabilirsiniz. Limonata, rakı, bira hatta hatta ice belli çay bardağı bile olur. Tabii zahmetine değecek bir miktar olsun bari.

Devamı için tık / Press to read more

Parfe

Image

Biz çocukken, kışın dondurma olmazdı. Dondurmaya gelene kadaaar, zaman zaman kahve yoktu, benzin damla damla, elektrik ara ara gelirdi. Sana bakkala düşünce, kulaktan kulağa yayılır, el altından satılırdı. Yokluklarla büyüdük desem yeridir. Herşey azdı, ama özdü. Çilek  yazın çıkar, tadından yenmezdi. Tencerede kaynayan tavuğun kokusu mahalleyi sarar, yanında suyuna pilav olmazsa olmazdı. Eriğin küçüğü kardeşe, lokumun yumuşağı neneye verilir, ekmeğin köşesi daha eve gelmeden yolda haklanırdı.

Nereden nereye Evet, tahmin ettiğiniz gibi, yine nostaljik bir tarifle karşınızdayım!

Nescafeli parfe

Valide sultanın 50+ yıllık yemek defterinden bu defa önüme parfe düştü. Divan’ın rokokosu kadar olmasa da enfes bir tatlı-pasta. İsterseniz çay sofrasının sonuna “ana kraliçe” gibi gelir, isterseniz misafir sofrasına tatlı olarak. Her durumda alay-ı vala ile gelir. Dondurma gibi, ama değil, daha hafif, daha nazlı, ev yapımı.

Balbademli viskili

Tarifi gözünüzü korkutmasın. Çok kap kaçak kirlenecek belki, ama en fazla yarım saat içinde dondurucuya girecek. Ama inanın değecek.

Başlayalım mı?

Devamı için tık / Press to read more

Haşhaşlı-Portakallı Muffin

Image

Portakal severiz… Badem severiz… Haşhaşın o çıtırlığını severiz. E madem öyle hepsini bir edelim dedim.

Haşhaşlı portakallı kek

Daha önce, portakallı bademli unsuz kekimi minik muffin kaplarında yapmayı denemiş ve hüsrana uğramıştım. Kelepçeli kalıpta muhteşem olan kek, muffin kalıbını o kadar çok sevdi ki, kalıpları terk etmemek konusunda canı pahasına direndi. Gerisini siz anlayın artık 😉

Bu defa tarifle ince ince oynadım, bu defa becerdim. Kalıpla aralarındaki aşkı kökünden bitirdim. Nıhahahahahah. (Kötü Erol Taş gülüşü, rahmet istedi)

Portakal ve mandalina başta olmak üzere, bütün narenciyeleri ÇOK ama pek çok severim. Amma velakin, evde benden başka yiyen olmayınca, www.portakalbahcem.com dan özene bezene, ağzımın suyu akarak sipariş ettiğim mini klemantine mandalinalar, finike portakalları, hep yaşlanır. Meyve kutumda yine portakal-mandalina-mezarlığı oluşmaya yakın, dedim ben bunlardan ayrılamıyorum madem, o vakıt (rumeli şivesi ile yaşlılarımızın ruhuna gelsin bu da) bunları saklamanın bir yoluna bakayım. Hepsini kabuğuyla, bütün olarak haşladım. Ehi!

1 saat su içinde kaynadıktan sonra, portakalı, mandalinayı, ikiye böldüm, çekirdekleri temizledim, ve bir güzel blenderdan geçirdim. Şekersiz, hiç birşeysiz. Misssss gibi portakal koktu evim. Porsiyon porsiyon (1 cup kadar) böldüm, attım derin dondurucuya. Şimdi kek için, pastacı kreması için, biscotti için, çıkarıp çıkarıp kullanıyorum.  Hararetle tavsiye ederim.

Neyse, biz portakallı, bademli ve elbette haşhaşlı kekimize dönelim.

Devamı için tık / Press to read more

Tuzlu muffin

Image

Çay sofraları için tatlı alternatifi çoktur. Kek, tart, pasta derken arasından hangisini seçeceğinize karar veremezsiniz. Ama iş tuzluya gelince, bazen biraz tıkanırız değil mi? Börek, poğaça, hadi bilemedin tart. İşte size güzel bir alternatif. Tuzlu muffin.

Daha önce benzerini yazmıştım. Bu seferki tarif daha da kolay galiba. 10 dakikada fırında, yarım saatte sofrada. İçine de artık ne isterseniz. Evde ne varsa 🙂 Çok kolay, çok pratik, çok lezzetli.

Keçi peyniri, kurutulmuş domates, zeytin... Başka?

Tuzlu muffin

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Kapalı bir kapta 3-4 güne kadar lezzetini koruyor. İsterseniz azıcık fırına sokup çıkarın, daha da pofidik pofidik olsun.

Buyurun tarifine;

Devamı için tık / Press to read more

Elmalı strudel

Image

Valide sultanın 1966-67 tarihli tarif defterinden devam…

Çocuktum, ufacıktım, Nişantaşı’nın pastanelerinde, ekşi krema satılırdı. Biz de gider gider, ya çilekler için, ya elmalı tartlar için kutu kutu alırdık. Bu ekşi kremanın tadını unutmama imkan yok. Hem ekşi, hem de bulut gibi hafif, köpük köpük bir kremaydı. Krem Şanti diye alırdık o zamanlar, ama şimdi bakıyorum, bugünün krem şantileri gibi değildiler. Meğer ekşi kremaymış ! Zaten dayanamayıp geçenlerde bizim buradaki bir pastaneye sordum, böyle böyle bir krem şanti alırdık biz diye. “Yasak abla artık. Onlar pastörize edilmemişti, o yüzden artık yasak, satamıyoruz. İstersen krem şanti vereyim” dedi. Aman istemem, ırak olsun o yağ bombası lezzetsiz yapay şey! Krema demeğe bile dilim varmıyor.

Elmalı strudel’i valide sultanın defterinde bulunca, bunlar aklımdan geçti. Yanında şöyle Saray pastanesinin kreması olacaktı kiiiiiii… Ama olsun, olsun… Dondurmayla da olur, hatta hiç bir ilavesiz de pek ala olur diye atladım tarife..

Tarif kolay, ancak o Cafe Vienne’in yufkadan yapılan strudel’i gibi . Gerçi beceri meselesi. Eğer yufkayı o incelikte açmayı becerebilirseniz, hani arnavut veya makedon göçmenleri gibi, elinizi öperim. Ama bendeniz, o derece ince açmayı başaramadım. En azından ilk seferinde yaptığım daha kalın oldu. Ama kesin bilgidir, annemin yaptığı gibiydi. 😀 Hamuru kıyır kıyır, içi tarçın ve bol zencefilin keskinliği ile aroması keskin, elmaları yumuşak, bademler ile kıtır.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Verilen tariften, 2 adet 30cm’lik parça çıkıyor. Birincisi, fırından çıktıktan yarım saat sonra bitmişti. Eve götürmecesine 🙂 En sevdiğim şekilde yani. İkincisinden kalanları da ancak fotoğraflayabildim.

Tarife geçelim mi?

Devamı için tık / Press to read more

Balkabaklı tart

Image

Balkabağı. Yıllarca sadece haşlama şeklindeki tatlısını yedikten sonra, 90’larda, arası kaymaklı tatlı olarak sofralara girdi. Sonrasında kirece yatırılmış kıtır kıtırı. En son da, çorbalar ve salatalarla. Hepsini ayrı ayrı severim. Lakin bana dokunur. Daha boğazımdan mideme indiği anda ciddi şişkinlik yapar. Yine de, senede bir gün 🙂 dayanamam, şişkinliği göze alarak bir dilim yerim. O durumda da, tahmin edersiniz, en sevdiğim tarzını tercih ederim.

Bu sene hakkımı tarttan yana kullandım. Yılbaşı sofrasının vazgeçilmezi olarak, kabak tatlısı yapılacaktı. Ben üzerime aldım, tart olarak yaptım. Tamam, en üstü yine kaymaklı cevizli. Kocaman kalın bir tart. Sofraya gelmesi ile dilimlenip paylaşılması an meselesi olduğu için, bütün resmini yakalayamadım. Dilim resmini zorla çekebildim.

Altında bizim her zamanki tart hamurumuz var. Hani en güzel tart hamuru olan. 🙂 Başka birşey denemeye gerek yok zaten… Macera tamam da nereye kadar 🙂

İçi de basit. Kabak tatlısı yapmaktan daha basit. Cidden. Bakın anlatayım:

Devamı için tık / Press to read more

Vasilopita – Yılbaşı keki

Image

Yılbaşı keki Vasilopita

İnsanın önüne bazen tarifler düşüyor.Yılbaşı hediyesi olarak, Varnalı Un’dan kocaman bir kutu dolusu tam buğday unu geldiğinde, yılbaşı için nasıl bir kek yapsam diye aranıyordum. Seçeneklerden biri ,panettone diğeri ise, annemin mahlepli üzümlü kekiydi. Panettonenin kabarması, pişmesi için gereken zaman yoktu. Tam mahlepli üzümlü keke hazırlanırken, bir grupta, yılbaşı çöreği lafı açıldı. 

Çocukken, her yılbaşı, hindi kadar elzem bir şekilde, annem pastaneden üzerinde yeni yılı yazan çöreklerden alır, altına güzelce bir lira sıkıştırırdı. Yemek faslı bitip, dansöz de seyredildikten sonra çay ile çörek kesilir, o para kime çıkarsa, dileği olacak kabul edilirdi. Çocukken yılbaşında dilediğimi daha nisan olmadan unuttuğum için, dileğim gerçekleşti mi hiç bilmiyorum. Ama çocukları oyalamak için güzel bir adet değil mi?

Normalde, bu çörek, mayalı, mahlepli sakızlı enfes bir paskalya çöreğidir. Sadece saç örgüsü şeklinde değil de, kocaman yuvarlak şeklinde olurdu. Grupta bu muhabbet geçince, sağolsun birisi de tarif vermiş. Eski İstanbullu rumların yaptığı bir tarif. Doğruya doğru, bildiğimiz paskalya çöreği tarifi değildi. Sonrasında o da geldi, o başka konu.

Vasilopita, Aziz Vasil için yapılan bir çörekmiş. Ruhu şad olsun, çöreği biz de yaptık, tattık, pek beğendik. Altına para sıkıştırarak kestik, yedik. Umarım siz de seversiniz.

Tarifine geçelim mi?

Devamı için tık / Press to read more